By_H@cKeRo Onursal Üye
Mesaj Sayısı : 164 Yaş : 42 Nerden : her yerden aynı zamanda hicbir yerden İş/Hobiler : yönetici Lakap : By_H@cKeRo Kayıt tarihi : 15/01/09
| Konu: Aleviliğin Mezhep Anlayışındaki Yeri Paz Şub. 01, 2009 7:49 pm | |
| Dinler tarihi incelendiğinde görülecektir ki, her dine başlangıçta olmayan bazı kurallar girer. Dine sonradan karışan bu kurallar zamanla kesinlik kazanır ve dinin esasları arasında yer almaya başlar. Bu yeni kurallarla ortaya çıkan biçim, sonraları dinin başlangıçtaki gerçek biçimiymiş gibi kabul edilir. Halbuki bu yeni kuralların dine kabul edilip edilmemesi için birçok mücadele verilmiştir. Hatta çoğu zaman güçlü olan kesim diğer kesimlere kendi isteklerini zorla kabul ettirmiştir. İşte diğer dinlerin olduğu gibi, İslam dininin başına gelende budur. Kuran'I Kerim'in ve Hadislerin, daha sonra başa gelen halifeler tarafından farklı yorumu, farklı dinsel anlayışları ortaya çıkarmıştır. Bunların giderek kurumsallaşması, kurallaşması da mezhepleri, tarikatları oluşturmuştur. İslam'da Emevi ve Abbasi dönemleri İslamiyet'in farklı bir uygulamasıdır. Bu farklı uygulamalara karşı çıkan Ehlibeyt ise sürekli olarak İslamiyet'in başlangıcındaki bozulmamış biçimini uygulamaya çalışmıştır. İslam dininin kısa sürede farklı uluslara yayılması, farklı kültürlerle tanışması ve Kuran ile hadislerin Hz. Muhammet'in ölümünden çok sonra yazıya geçirilmiş olması, bu farklı yorumlar için gerekli zemini de hazırlamıştır. İşte Kuran'ı ve hadisleri farklı yorumlayan dini çevrelerin ortaya çıkması, mezhepleri, mezheplerin yorumlarının yetersiz bulunup yeni yorumlara tabi tutulmaları da tarikatları ortaya çıkarmıştır. Hz. Muhammet ve Hz. Ali döneminde mezhep diye bir olgu yoktur. Hz. Muhammet'in mensup olduğu herhangi bir mezhepten bahsetmek ise olası değil. Ama mezhepçilik o derece sık işlenmiş ve "hak mezhep"- "hak olmayan mezhep" gibi ayrımlar yapılmış ki Hz. Muhammet adeta bir mezhep mensubuymuş gibi algılanmaya çalışılmıştır. Aleviler, öncelikle mezheplere karşılar. Mezhep ayrımından yana değiller. Onlar kendilerini Peygamber Hz. Muhammet'in veya Hz. Ali'nin mezhebinden kabul ederler. Böyle bir mezhepte olmadığına göre kendilerini mezhepler üstü görürler. Ama mezheplerin oluştuğu Abbasiler döneminde ve daha sonraları, İslam'ı Ehlibeyt soyunun temsil ettiğini kabul ettikleri için büyük bilgin ve Ehlibeyt soyunun temsilcisi 6. İmam; Cafer'i Sadık ve O'nun adı verilen mezhepten kendilerini sayarlar. Yani Aleviler; Allah'a O'nun son peygamberi Hz. Muhammet'e kutsal kitabı Kuran'a ve yolun yiğidi Hz. Ali ve Ehlibeyt'ine sonsuz sevgi ve saygı duyarlar. Bu duygu ve düşünceleri ise şu üçleme ile ifade etmişlerdir; "Ya Allah, Ya Muhammet, Ya Ali" İslamiyet yayıldıkça İslam'ı farklı algılayan bu anlayışlar Mısır'da Fatımi Müslümanlığını, İran'da Şiiliği, Afganistan'da İsmailiye mezhebini oluştururken Anadolu'da Aleviliği oluşturdu. Anadolu Aleviliği şüphesiz Anadolu halkının Müslümanlığı algılayış tarzıdır. Anadolu halkı Müslümanlığı İslam'da Emevi ve Abbasi dönemi yaşandıktan sonra tanımıştır. Alevilik; İslamiyet'in Anadolu'ca konuşmasıdır. Anadolu halkı Müslümanlığı kabul ederken kendi kültürlerinden bir dizi olumlu değer ile birlikte kendisini İslam'daki Hz. Ali ve Ehlibeyt'inin açtığı eşitlikçi, özgürlükçü, bölüşümcü sancağı altında görmüştür | |
|