By_H@cKeRo Onursal Üye
Mesaj Sayısı : 164 Yaş : 42 Nerden : her yerden aynı zamanda hicbir yerden İş/Hobiler : yönetici Lakap : By_H@cKeRo Kayıt tarihi : 15/01/09
| Konu: Türkü Sözlügü A Perş. Ocak 29, 2009 2:12 pm | |
| A'da : Düşmanlar A'lem : Daha iyi bilir, bilirim Ab: Su Ab-ı Efsun : Göz yaşı Ab-ı Hayvan : Dirilik suyu, bengisu Ab-ı Kevser : Kevser suyu Ab-ı Mutahhar : Temiz su Ab-ı Nisan : Nisan yağmuru, söylenceye göre, nisan ayında sedefler, deniz dibinden su yüzüne çıkıp, yağmur danelerini içine alıp. sedef yaparmış.'' Abad : Zengin olma, varlıklı olma, bayındır. Abı-puş : Aba giyen, derviş, fakir Abd : Kul, köle Abdal : Gezgin derviş. Derviş, Tanrı sevgilisi, kırk din ulusundan biri. Saçlarını, kaşlarını, bıyıklarını ve sakallarını usturayla tıraş ettiren, davul ve dümbeleklerle, sancaklarla toplu halde gezen Şii -Batıni bir derviş topluluğu, doğrudan doğruya derviş anlamına da gelir. Abdal: Abdal donu: Gezgin derviş giysisi, derviş görünüşü. Abes : Boş, asılsız, saçma Abeş: Kula renkte at, alacalı hayvan. Abı Hayat : Ölümsüzlük suyu, bengisu Abidane: İbadet edene yakışacak bir surette. Abus : Somurtkan Acem: İranlı. Acem dağları: Batı İran dağları. Acep: Acaba Açak: Açalım Açaram: Açarım Açılcağ: Açılınca gelince. Açılıptur: Açılmıştır. Adib : Edepler, töreler Adalet : Hak tüze Adave : Düşmanlık Adavet : Düşmanlık, buğz, yağılık Adem : İlk peygamberin adı, insan Ademiyet : İnsanlık, insancılılık Adem : Yokluk, hiçlik Adet : Görenek, sayı Adlım: Ünlü, ünü büyük. Adu taşı: Düşman taşı. Adu: Düşman, hasım. Adü : Düşman, yağı Adüvan : Can düşmanı Afak : Ufuklar, gökyüzünün kenarları Ağ: Ak. Ağca: Akça, aka yakın, alacalı. Adu: Düşman. Agah: Vakıf, bilen. Ağ lavaş: Yufka ekmek. Ak undan yapılmış yufka ekmek. Ağ mercan: Ak mercan. [mec. Ak meme, sevgilinin süt gibi ak olan memesi. Ağca ceyran: Ak ceylan. ''Ağca ceyran sürme çekip gözüne.'' (Ak ceylana benzetilerek sevgilinin güzelliğinin vurgulanması.) Ağ-gızıl: Ak, kızıl karışığı renk, alacalı Ağıl: Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit ya da duvarla çevrildiği yer. Ağır sufra: Şölen sofrası. Ağır zürbe: Yabankazı, yabanördeği, turna gibi kuşların uçarken yaptıkları büyük dizi, katar. Ağlaram: Ağlarım. Ağmak: Akmak, karışmak. ''Sırdaş olup ağ sulara.'' Ağu: Ağı, zehir. Ağyar: Başkaları. Ah ü firaz: Ah edip inlemek, ağlamak. Aharam: Akarım. ''Aharam seller içinde.'' Ahd ü peyman: Yemin, and. Ahd: Vadetme, söz verme. Ahdipeyman-ahdipeyman: Ant, anta dayalı sözleşme, antlaşarak yapılan sözleşme. Ahenger: Demirci. Aheste : Yavaş, ağır, yavaş yavaş Ahıl: Akıl Ahi : Esnafı öğütleyen Fütuvvet ehlinin şeyhi, Kardeşim (Bir esnaf teşkilatı olan ve bilhassa XIII-XVI. yüzyıllarda, Anadolu ve Rumeli'de yaygın bulunan Fütuvvet ehli şeyhlerine de <> derlerdi) Ahibba : Dostlar , sevgililer Ahir: En son, sondaki, nihayet son olarak. Ahlak : Huylar, davranışlar, Etik. Ahmer: Kırmızı , kızıl. Ahsen-i takvim: En güzel kıvama koyma, Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine layık en güzel kıvam, sıfat ve surette Ahsen : Çok güzel Aht : Sözleşme Ah-u zar: Yüksek sesle ağlama, dövünme. Ahü : Ceylan, güzellerin gözü (Mec,) Ahval: Durum, durumlar. Ahval: Haller vaziyetler , oluşlar . Ahz : Almak Akça : Para Akdem : İlk, önce, önceki, daha önceki Akıl yetirmek: Akıl erdirmek. Akl-ı Küll : Tüm akıl; Tanrı bilgisi Akl-ı Mead : Ahirete dönük akıl Akşamaca: Akşama değin, akşama kadar. Aktöre, Atayi : Armağan. Al: Hile, aldatma işi. Al-i aba : Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan kutsal topluluk Al-i Yezid : Muaviye'nin oğlu Yezid ve onun soyundan gelenler Al malı: Yağlık, başa bağlanan örtü, al renkli çapı, vala Ala göz: Ela göz. Alacabaz: Doğan, aladoğan, ''Eli alacabazlının'' Aladağ salı: Aladağ düzlükleri. Aladağ: Erciş'in kuzeyinde yer alan dağ sırası. Dede Korkut'ta da geçer. Van Gölü'ne dökülen Deliçay, Hacıdere ve Zilan akarsuları Aladağ sır.asından doğar. Alaik : Alakalar, ilgiler Alak: Alalım. Alakaftan: Alaca kumaştan yapılma giysi. Kınalı kekliğin (dağ kekliğinin) siyah ve pas rengi gerdan ve siyah çizgilerle bezeli yan tüyleri. Alasan: Alasın. Alçağ [alçah]: Alçak yer, yüksel olmayan yer. Alçağa: Alçak yere. Alçak: Yüksek karşıtı, yüksek olmayan yer ova. Al duvağ: AI duvak. Gelinin yüzüne örtülen al renkli ipek örtü, duvak. Alef : Cana yakın, teklifsiz. Alem: Yeryüzü ve gökyüzü nesnelerinin tümü, Evren. Dünya, Acun. Alışaban: Tutuşarak. ''Alışıban yanaram men'' Alışmak: Tutuşmak, alev almak, alevlenmek. Ali: Büyük, yüksek, üstün, yüce, aziz olan. Ali: Hazreti Muhammed'in damadı ve amcası Ebutalib'in oğlu . Alişan: Şan ve şerefi büyük olan, meşhur, bir çeşit lale. Allah-amandır: 1-Şaşma, beğenme duygusunu gösterme. 2-Allah aşkına. Alma: Elma. Alma teki: Elma gibi, elma benzeri. Aluptur: Almıştır. Alvala: Al renkli ipek dokuma yüz örtüsü. Amal: Amel, yapılan iş, eylem, edim. Aman: Sığınca, koruyucu, dayanma gücü, umut. Amana düşmek: Sığınarak bağışlanma ya da yardım dilemek Amanat: Emanet. Amanı aldırma: Umursamazlık, zora koşma Amber: Amber kokusu, güzel koku. [Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu kimi maddelerin ortak adı Amel: Niyet, itaat, dini bir emri yerine getirme. (Bi amel: Amelsiz) Anasır: Elemanlar , öğeler. Anber: Amber. Andelip: Bülbül, seher kuşu. Annac-annaç: Karşı, karşı yön. ''Annacımdan gelen güzel'' Aparmak: Götürmek, alıp gitmek. ''Felek can aparır...'' Arabi: Arapça, Arap kavmine mensup. Araram: ararım. Arasın: Arasını Arayı arayı: Araya araya Araz: Aras Nehri. Argaç: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları. Arkuru-arkurı inen: Karşı çıkan. Arma: Eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik. Arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, dokuzuncu kat gök. Arz'edilen-arzu ediben: Arzu ederek, arzulayarak. Arzıhal: Sunu, sunma. ''Arzıhal eyledim visal baçımı'' Arzın al: Arzu ettiğini al. (88/3) [arz: Arzu] Arzı'nan Kamber: Yaygın bir halk hikayesinin kahramanları Arzu ile Kamber. Asitan: Dergah, tekke, kapı eşiği. Aslı hariç: Soyu belirsiz, yabancı. Aslı pak : Temiz soylu Aslı kıt: Soysuz, verimsiz. Asuman: (Asman) Gök, sema. Aş: Yemek Aşarsız: Aşarsınız Aşere -i Mübeşşere : Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas. Aşık Emrah: Ercişli Emrah. Aşık mısan: Aşık mısın. Aşıkan : Aşıklan gibi, açıkçasına. Aşırma: Kova, bakraç. Aşikar : Açık, gizli değil Aşina : Bildik, tanıdık Aşiyan : Kuş yuvası, ev , mesken Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı. Aşlak: Aşılama, aşı. Aşna: (Aşina) Bildik, tanıdık, bilen, tanıyan, ahbab. Aşna: Aşına, dost, tanıdık. At: Satranç oyununda iki taşın adı. Ataş-ataşa: Ateş, ateşe. Ataşına: Ateşine. Ataşlara: Ateşlere. Ataşlı: Ateşli. Ati : İyilik, ihsan Atlanıban-atlanuben: Atla, atlanarak, atlı olarak. Attar : Güzel kokular satan, aktar. Avara: Avare, boş, yararsız. Avara: Boşta gezmek, işsiz, oyalanmak. Avare : Başı boş, işsiz. Avatmak : Avutmak, teselli etmek Avaz: Yüksek ses Avcu: Avcı Avdet : Dönüş Avlak: Av alanı. (avlağı-Av alanı) Avn : Yardım, yardım eden Avsın almaz mar: Büyü, tılsım tutmayan yılan. Avsın: Büyü, tılsım. Avurd : Yanağın iç tarafı, boş yeri. Avurmak : Eğilmek, çevirmek Avuni: Avını. Ayakça: Ayak kelepçesi, ayak bağı. Ayan : Belli, açık, meydanda Ayat : Ayetler Aydıvar : Söyler
| |
|
By_H@cKeRo Onursal Üye
Mesaj Sayısı : 164 Yaş : 42 Nerden : her yerden aynı zamanda hicbir yerden İş/Hobiler : yönetici Lakap : By_H@cKeRo Kayıt tarihi : 15/01/09
| Konu: Türkü Sözlügü A Perş. Ocak 29, 2009 2:35 pm | |
| Ayet-i Kurba : Kur'an Şura suresinin 23. ayeti. Burada ''Ya Muhammed sen ümmetine söyle ki; size tebliğ ettiğim din hükümlerine mukabil akrabana (yakınlarına) muhabbetten başka bir şey istemem'' denmektedir. Ayette ''akrabanın karşılığı'' fil-kurba'' sözcüğü bulunduğu için ayet bu adla anılmaktadır . Ayet: Kur'an'ın herhangi bir cümlesi. Ayine : Ayna Aymak : Söylemek, hitab etmek Aymak: Uyanmak, farkına varmak. Ayn : Göz, göz pınarı, asıl, kendisi, Ayn-el -yakin : Bir şeyi kendi gözüyle görüp öğrenme. Ayn el yakin: Gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye ''ilm-el yakıyn'', bilgisini görüş haline getirmeye ''ayne'l¬ yakıyn'', bilginin oluş haline gelmesine ''Hak el yakıyn'' denir. Ayn-i irşid : İrşadın ta kendisi. Aydınlatma Ayn-i rah: Yol gözlemek. Ay'nan: Ayla, ay ile ''yeri ay'nan gün'ün arasındadır.'' Aynası: 1. Yüzü, 2. Göksü. Ayrılmanam: Ayrılmam, ayrılamam. Azad: Serbest bırakma, azat. Azim : Kesin karar verme, irade Azimet : Gitme, gidiş Aziz : Sevgide üstün tutulan Azizan : Dostlar , erenler Azl : İşten çıkarma Azheri : Belli Azmış : Yol sapıtmış | |
|