By_H@cKeRo Onursal Üye
Mesaj Sayısı : 164 Yaş : 42 Nerden : her yerden aynı zamanda hicbir yerden İş/Hobiler : yönetici Lakap : By_H@cKeRo Kayıt tarihi : 15/01/09
| Konu: Türkü Sözlüğü D Perş. Ocak 29, 2009 2:04 pm | |
| Dad: 1.Yakınma anlatan, vah, eyvah anlamında bir ünlem. 2. Ey, hey anlamında bir ünlem. Dağ salı: Dağ düzlüğü, dağ eteği. Dağ: Kızgın demirle vurulan özlük belirtici damga, işaret, nişan. Dağdağa: Çekişme, anlaşmazlık. Dağlanmak: 1 .Kızgın demirle damgalanmak. 2. Yanmak. 3.Sağaltma amacıyla vücudun yaralı ve sayrılıklı bölümlerinin kızgın demirle yakılması. Dağlı: Damgalı. Daha: Bundan sonra. Daim: Sürekli, her an, daima. Dal: Omuz, omuz başı. Dalam: Dalayım Dalda: Gölge. Daldalanmak: Gölgelenmek. Daldalık: Gölgelik. Dalgerdan: 1.Güzel göğüs. 2.Vücudun omuzla birlikte göğüsten yukarı bölümü, büst. Dalıptır: Dalmıştır, dalıyor. Dallanmak: Salınmak, sallanmak. Daluptur: Dalmıştır, dalıyor Dam: Tuzak. Dane: Tane, tohum, çekirdek. Dane-i kısmet: Kısmet tohumu. Danışmak: Konuşmak. Danıştırmak: Konuşturmak. Dar çekmek: İdam edilmek. Dar gün: Kara gün; sıkıntılı, zor, bunalımlı an. Dar I: Sıkıntı, bunalım . Dar II: Darağacı, ölüm hükümlülerini asmak İçin kurulan -kullanılan- sehpa. Dar: Ev, yer, dar ağacı. Dara çekilmek: Dağarcında idam edilmek, asılarak İdam edilmek. Dara çekmek: Darağacında idam etmek. Dara düşmek: Sıkıntıya düşmek, zorda kalmak, bunalmak. Daranmak: Taranmak. Dar-ı Mansur: Hallac-ı Mansur'un idamı. Darılıpsan: Darılmışsın. Darıyıp: Taramış. Dartmak: Tartmak. Daş: Taş. Daylak: Tüylü devenin erkeği. De ki: Sanki, tut ki. Değer: Dokunur. Değilem: Değilim Değilem: Değilim. Değişke: Varyant. Dehr: Dünya, zaman, devir. Dehr-i zulmet: Zulüm devri. Dem etmek: Sazla çalıp, söylemek. Dem: Soluk, nefes, ses. Deman: (Damen) etek. Demek: Söylemek. Demi devran: Dünya demi. (Devir zamanı) Demkeş: Devamlı öten bir güvercin cinsi, şarap içen Der: Der, söyler Dercetmek: Toplamak. Derde çatmak: Derde düşmek. Derdimend: (Derdmend) tasalı, kaygılı, dertli. Dergah: Tekke. Derilmek: Toplamak. Deriptir: Toplamıştır. Dermek: Toplamak. Dertli Emrah: Ercişli Emrah. Derun: İç taraf, dahil, kalp. Dest: El. Deste: Demet; sıra. Devran: Dünya, zaman. Devr-i cihan: Dönen dünya. Devşirmek: Toplamak, toparlamak. Deyer: Der ki, söyler ki. Deyişmek: Karşılıklı şiir söylemek. Dırığ: Esirgemek. Di: Söyle. Didar: Yüz, çehre. Didarın kıyamete kalması: Sevgiliyle kavuşmanın, sevgiliye kavuşmanın kıyamete kalması. Dide seli: Gözyaşı. Dide: Göz. Dilber: Güzel. Dilçevüren: Dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu. Dildar: Sevgilisinin gönlünü çelmiş. Dil-inen: Dil ile [dilinen=diliyle ] Dimek: Demek, söylemek Din uğrusu: Din hırsızı. Dinnemek: Dinlemek. Dinnemez: Dinlemez. Dir: Derlemek, toplamak, bir araya getirmek. Diskinmek: Korkudan sıçramak: uykudan sıçrayarak uyanmak. Diş: Düş, rüya. Divana: Divane. Diyek: Diyelim, söyleyelim. Diyeller: Derler, söylerler. Diyer: Der, söyler. Diyiş: Deyiş, şiir. Dodağ [dodah]: Dudak. Dodağınnan: Dudağından. Doğancı: Erciş'in Altındede (Zilan) bölgesindeki eski bir yerleşim alanı. Dolama: Çuha giysi, kat kat giysi. Dolu: 1.İçki. 2.Halk inancında Pir'in , Üçler'in, Erenler'in-Hakk katından aşıklık verilenlere sunduğu kutsal içkiyle dolu kadeh, kase. Donburcuh-dunburcuh: Tomurcuk. Doru: Bir at tonu. [Gövdesi kızıl, yelesi ve (çoğunlukla) ayakları kara olan at.] Dost: 1. Tanrı. 2. Sevgili Dostlar dostu: Zor durumda kalana yardım edici Hızır. Doymiyi: Doymuyor. Döndi: Döndü. Dönmenik: Dönmeyiz. Dört iklim: Dört yön; Doğu, batı, güney, kuzey yönlerindeki ülkeler. Dört kitap: Büyük dinlerce kutsal sayılan dört din kitabı. Kur'an, İncil, Tevrat, Zebur . Dört köşe: Dört yön. Doğu, batı, kuzey, güney yönleri, bu yönlerdeki ülkeler, yerler. Döş: Etek. Döşek: Yatak, minder. Döşürmek: Devşirmek, toplamak. Dözmek: Katlanmak, dayanmak. Dudu: (Tuti) Dudu kuşu, papağan. Dudu: Papağan türünden, taklit yapan bir kuş. Duman: Bulut, sis. Duram: Durayım. Durasan: Durasın. Durasız: Durasınız. Durmuşam: Durmuşum. Durmuyi: Durmuyor. Durna: Turna. Durupsan: Durmuşsun, duruyorsun, durmuşsan, duruyorsan. Dutar: Tutar. Dübeş: Tavla oyununda zarların iki beşi göstermesi. Dübür: İki yaşındaki erkek keçi. Dügü: Pirinç. Dühan: Tütün, duman. Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı. Dülbent: Yazma. Dür eyle: Uzak dur. Dür: İnci. Dür: Uzak, doğmak, bölüm. İlahi rahmetten kısmen veya tamamen yoksun olma Düş: Rüya. Düşdi: Başladı, koyuldu. Düşeliden: Düştüğünden beri, düştüğü an. Düşem: Düşeyim. Düşersiz: Düşersiniz. Düşgüni: Düşkünü. Düşim: Düşeyim. Düşmek: İnmek. Düşüpsen: Düşmüşsün, düştün. Düşüptür : Düşüyor, düşmededir. Düz: Kır, ova, çöl. Düzmek: Dizmek, sıralamak, süslemek. Düzülür: Dizilir, sıralanır. | |
|